7 Şubat 2010 Pazar

Türk İslam Birliği'nde her düşünceye karşı saygı vardır

Gerçek İslam ahlakının egemen olduğu bir toplumda bireysel hak ve özgürlükler büyük önem taşır. Kişisel hak ve hürriyetler garanti altına alınır, insanların özgür ve onurlu bir hayat yaşaması hedeflenir. Allah, Kuran'da Müslümanlara tüm insanların Allah Katında eşit olduklarını (üstünlüğün ancak takva ile olduğunu) bildirmiş ve insanlara karşı adil, hoşgörülü, affedici ve anlayışlı olmalarını emretmiştir. Farklılıklara saygı göstermek ve bunlar arasında adaletle hükmetmek önemli mümin alametlerinden biridir.

Peygamberimiz (sav) tarafından ilk İslam toplumunda yapılan uygulamalar, toplum yapısı ve yönetimi konusunda Müslümanlar için yol gösterici olmuştur. Müslümanların ilk anayasası olarak kabul edilen ve dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda çok ileri bir hukuk anlayışının göstergesi olan "Medine Vesikası", İslam toplumunun bireysel haklar ve adalet anlayışını gösteren önemli bir örnektir. Medine Vesikası ile, bu kentteki farklı inançlara sahip insanların hepsine temel hak ve özgürlükler tanınmış, kişilerin mal ve can varlıkları, aileleri, ibadethaneleri güvence altına alınmıştır. Farklı inanç toplumlarının ortak bir siyasi yapı içinde yaşamasını sağlayan bu anlaşma ile, birbirlerine karşı yıllarca kin ve düşmanlık besleyen kabileler de uzlaştırılmıştır. Medine Vesikası dışında da müşriklere her zaman için adaletle davranılmış, onların korunma ve himaye talepleri Peygamberimiz (sav) tarafından kabul edilmiştir. Hz. Muhammed (sav) engin şefkat ve merhametiyle insanlar arası ilişkilerin daima dostça ve uygarca olmasını öngörmüştür.

Türk-İslam Birliği, her düşünceden ve inançtan insanın hiçbir baskı ve zor ortamı olmadan fikirlerini ifade edebildikleri, haklarının her yönüyle korunduğu, herkesin düşüncesinin hoşgörü ile karşılandığı medeni ve hür bir siyasi kültür üzerine inşa edilecektir. Böylece Türk-İslam Birliği'nin öncülüğünde Müslüman toplumlar, insanların birbirlerinin görüşlerine saygı gösterdikleri, eşitlik, adalet ve hürriyetin egemen olduğu, zulüm ve haksızlığın tamamen ortadan kaldırıldığı toplumlar olacaktır. Ve İslam dünyası sadece Müslümanların huzurunu ve güvenliğini sağlamakla kalmayacak, dünyada kültür ve uygarlığın da önderi konumuna gelecektir.

TÜRK-İSLAM BİRLİĞİ MÜSLÜMANLARA VE DÜNYAYA NELER KAZANDIRACAK?

Dünyadaki yangını söndürecek su Türk İslam Birliği'dir

Hemen her gün dünyanın farklı bölgelerinden çatışmaların, katliamların, saldırıların haberlerinin geldiği; mazlumlarının kanın aktığı; kadınların, çocukların, yaşlıların mağdur edildiği; binlerce insanın evlerini terk edip mülteci olmaya zorlandığı; terör eylemlerinin insanlara büyük korkular yaşattığı; pek çok insanın açlık sınırında yaşadığı kısaca fitnelerin ve kargaşanın dünyanın dört bir yanını sardığı bir dönemin içinde bulunmaktayız. Tüm bunlar Peygamber Efendimiz (sav)'in 1400 yıl önce yaşanacağını haber verdiği olaylardır. Peygamberimiz (sav) Müslümanlara karşılaşacakları bu olayları bildirirken, Müslümanların bu olaylarla karşılaştıkları dönemde neler yapmaları, nasıl önlemler almaları gerektiğini de bildirmiştir. Ahir zamanın büyük fitnelerinin yaşandığı bu dönemde Müslümanların en aciliyetli sorumlulukları birlik olmaktır.

Müslümanlar yaşanan kargaşa ve zulmün, akan kanın altındaki asıl sebebi görmeli, bu sebebi ortadan kaldırmak için vargüçleriyle, tüm imkanlarını seferber ederen fikri mücadele vermeli ve bunu yaparken de mutlaka birlik ve beraberlik içinde olmalıdırlar. Bugün dünyayı kana bulayan, insanların acımasızca birbilerini ezmelerine sebep olan, terörü ve anarşiyi teşvik eden, cinayeti, katliamı sözde meşrulaştıran, çatışmayı adeta ilerlemenin vazgeçilmez bir şartı olarak gören Darwinizm ve materyalizmdir.
Darwinist materyalist ideoljilerin telkinleri büyük bir fitne ateşi yakmıştır. Bu ateşin söndürülmesi ise ancak Türk İslam Birliği'nin kurulmasıyla mümkündür. Nasıl ki bir yerde büyük bir yangın çıktığında o yangını söndürmek için, sürekli konuşmak veya oraya buraya koşturmak yerine, bir an önce yangına su dökülmesi gerekiyorsa, günümüzde dünyayı yakan Darwinizm materyalizm ateşine karşı da Türk İslam Birliği'nin kurulması şarttır. Türk İslam Birliği dünyayı kan gölüne çeviren bu yangının suyudur. Ateşe bağırmakla ateşin sönmeyeceği açıktır. Su varken suyu kullanmamak, Türk İslam Birliği'nden tek kelime bahsetmeyip, sürekli zulmü, haksızlığı, dökülen kanı kınamak samimi bir davranış değildir.


Filistin'de yaklaşık 60 yıldır mülteci kamplarında yaşayan, hastaneye gitmek, çocuğuna yemek götürmek, işine gitmek, okuluna ulaşmak için kontrol noktalarında saatlerce bekleyen, okul bahçesinde oynarken vurulan, evleri yıkılan, zeytin bahçeleri yakılan, sürekli silahların gölgesinde yaşamak zorunda kalan Müslüman kardeşlerimizin kurtuluşu için;

Doğu Türkistan'da akıl almaz baskı ve zulüm altında yaşayan, sürekli ezilen, ibadetlerini yapmalarına izin verilmeyen, hiçbir haklı sebebi olmadan uluslararası kanunlara aykırı biçimde idam edilen, çocukları kendilerinden zorla alınan ve bir daha akibetleri öğrenilemeyen Müslüman Türk kardeşlerimizin kurtuluşu için;

Irak'ta akan kanın son bulması, Irak halkının güvenliğe ve huzura kavuşması, Irak'ın istikrarlı güçlü bir ülke haline gelmesi için;

Afganistan'da Müslümanların yaşadıkları zorlukların ortadan kalkması, müreffeh yaşam koşullarına kavuşabilmeleri için;

Pakistan'da yaşanan kargaşanın ve gerilimin sona ermesi için;

Pek çok ülkede fikirlerinden ve inançlarından dolayı baskı gören Müslüman kardeşlerimizin bu baskılardan kurtulması için;

Moro'da, Kosova'da, Çeçenistan'da, Karabağ'da, Çad'da, Sudan'da, Cezayir'de, Tunus'ta, Özbekistan'da, Türkmenistan'da yaşayan tüm Müslüman aleminin daha zengin, daha güçlü, daha rahat olması için;

Terörün son bulması, her dinden her düşünceden insanın birarada huzur ve kardeşlik duyguları içinde yaşayabilmeleri için;

Silahlanmanın, çatışmaların, kavgaların ortadan kalkması; yokluğun ve fakirliğin son bulması; adaletin ve hakkaniyetin hakim olması; tüm insanlara saygı duyulan, kimsenin korku ve tedirginlik içinde olmadığı; dini, dili, ırkı ne olursa olsun herkesin ibadetlerini rahatça yerine getirdiği, bir diğerine sevgiyle yaklaştığı, düşüncelerini dilediği gibi ifade ettiği bir ortamın oluşturulması için;

Türk İslam aleminin 21. yüzyılın en görkemli, en kaliteli, en modern, en güzel medeniyetini inşa etmesi ve tüm dünyayı aydınlığa iletecek bir yapıya kavuşması için Türk İslam Birliği muhakkak kurulmalıdır.

26 Mart 2009 Perşembe

Türkiye'ye Düşen Görev

İslam Birliği konusunda tüm İslam ülkelerinin yanında Türkiye'ye büyük bir rol düştüğünü belirtmek gerekir. Çünkü Türkiye, sözünü ettiğimiz manada bir İslam Birliği'ni kurmuş ve 5 yüzyıldan uzun bir süre başarıyla idare etmiş olan Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısıdır. Bu sorumluluğu tekrar üstlenebilecek bir toplumsal alt yapıya ve devlet geleneğine sahiptir. Dahası Türkiye, İslam dünyasının Batı ile ilişkileri en gelişmiş ülkesidir ki, bu Batı ile İslam dünyasındaki sorunların çözümünde arabuluculuk yapabilmesine olanak sağlar. Türkiye'nin tarihsel olarak hoşgörülü ve mutedil bir anlayışa sahip olması; Türkiye'nin İslam dünyasında dar bir mezhebi değil, dünya Müslümanlarının büyük çoğunluğunun izlediği Ehli Sünnet inancını temsil etmesi de, onu İslam Birliği'ne önderlik etmeye aday kılan önemli bir vasıftır.

Bugün bunu Batılılar dahi görmekte ve ifade etmektedirler. ABD'li pek çok yorumcu, Türkiye'nin, İslam dünyasının büyük bölümünü asırlar boyu yönetmiş olan büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun mirasçısı olarak, 21. yüzyılda İslam dünyasını kalkındırma ve ilerletme projesinin baş aktörü olması gerektiğini söylemektedir. Los Angeles Times yazarı Jonathan Power da, "İslam Dünyasının Rönesansı İçin Sahne Hazır" (Stage Is Set for Islamic World Renaissance) başlıklı 28 Ağustos 2003 tarihli yazısında bu gerçeğe değinerek şöyle yazmıştır:


"İslam dünyasının tarihteki önemli yerini yeniden alarak büyük bir entellektüel, bilimsel ve kaçınılmaz olarak askeri güç haline gelmesi muhtemeldir... İslam'ın bu rönesansı çok uzak olmayan bir gelecekte gerçekleşecekse, bunun nedeni İslam dünyasındaki medeniyet köklerinin çok derinlere uzanmasıdır. Orada kesinlikle önemli bir beyin gücü vardır. Bu sadece doğru siyasi yapıların oluşması meselesidir. Modern dünyada belki şu an kilitli olan potansiyeli bir demokrasi açabilir ki, modern Türkiye bize bunu işaret etmektedir."


Elbette bu, Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefinden ve Batı dünyası ile itttifak stratejisinden vazgeçmesi anlamına gelmemektedir. Türkiye, hem Avrupa Birliği'nin hem de "Neo-Osmanlı Birlik"in üyesi olabilir ve bu iki büyük medeniyeti birbirine bağlayan bir köprü görevi üstlenebilir.

Türkiye; devlet tecrübesiyle, ordusuyla, bürokrasisiyle, aydınlarıyla, halkıyla, kültür ve medeniyeti ile bu büyük projeye öncülük etmeye layık ve ehildir. Tarih, bunun kanıtları ile doludur. Peygamber efendimizin (s.a.v.) İslam dünyası için Türklerin önemine dikkat çeken hadisleri, umulur ki, bu şekilde bir kez daha gerçekleşecek ve büyük Türk milleti, inşa'Allah neo-Osmanlı birliğin önderi olarak, 21. yüzyıla damgasını vuracaktır.

Tüm Müslümanlara Çağrı

Bugün artık tüm dünyada din ahlakına uygun olmayan fikir sistemleri çökmeye yüz tutmuş, insanlar Allah'a imana ve din ahlakına yönelmeye başlamışlardır. Dahası İslam, dünya gündeminin en önemli konusu olmuş, insanlığın dikkati Hak dine çevrilmiştir. İçinde bulunduğumuz devrin teknolojik imkanları ise, Müslümanların hem birbirleri ile iş birliği yapmalarını kolaylaştırmış hem de insanlara İslam ahlakının güzelliklerini anlatmak için her türlü kitle iletişim imkanını sağlamıştır.

Ancak bir taraftan da İslam dünyasının bir kısmında fakirlik ve cehalet vardır. Bundan yararlanan birtakım kimseler, sözde İslam adına İslam dışı eylemler yaparak, dünyanın gözünde Müslümanları zan altında bırakmaktadırlar. İslam ahlakına karşı olan bazı çevreler de, Müslümanların bu durumundan yararlanarak onlara karşı her türlü zulmü uygulamakta, daha büyük zulümleri de planlamaktadırlar.

Çözüm, tüm Müslümanları birleştirecek ve onlara doğru yolu gösterecek bir İslam Birliği'nin kurulmasıdır. İslam Birliği'nin kurulması için çalışmak, her Müslümanın görevidir:

Tüm Müslüman hükümetler, İslam Birliği'ne hazırlanmalıdır. Diğer Müslüman ülkelerle aralarındaki ilişkileri geliştirmeli, bir yandan da gerçek İslam ahlakının kendi ülkelerinde de daha iyi yerleşmesi için kültürel faaliyetlerde bulunmalıdırlar.

Tüm Müslüman sivil toplum kuruluşları, çeşitli organizasyonlar, vakıflar, medya mensupları, kanaat önderleri; Müslümanlar arasındaki ayrımların giderilmesi, birlik ve beraberliğin sağlanması için çaba göstermelidirler.

Her Müslüman birey, gittiği camide, okuduğu okulda, iş yerinde, ziyaret ettiği internet platformunda, üyesi olduğu vakıfta veya kuruluşta, dünya Müslümanlarının birliği için çaba göstermeli, diğer Müslümanları bu konuda teşvik etmelidir.

Dünyaya ışık tutacak, hem Müslümanlara hem gayrimüslimlere güzellik sunacak, yeryüzüne adalet ve barış getirecek o büyük İslam medeniyetinin yeniden yeşermesi tüm Müslümanların duasıdır. Allah'ın izni ile, İslam Birliği'nin kurulması, tüm bu güzelliklere bir vesile olacaktır.

Bu kutlu görevde hizmet yüklenmek isteyen Müslümanlar;

Gelin, Müslümanların arasını bulalım. Birbirinin camisinde namaz kılmayan, selamlaşmayan, birbirinin yazdığı kitabı okumayan, ufak bir fikir farklılığı nedeniyle kardeşine düşman kesilen Müslümanların arasını bulalım. Bu gibi yapay ayrımlar kalksın. Allah'ın evleri olan camiler, şu veya bu grubun, şu veya bu mezhebin değil, tüm Müslümanların mescidi olsun. Her Müslüman birbiriyle selamlaşsın, birbiri ile sohbet etsin. Birbirine hoşgörü göstersin. Cemaatsel veya kişisel uzlaşmazlıklar son bulsun. Ve tüm Müslümanlar, elbirliği yaparak, tevazu ve hoşgörü içinde, Allah'a daha çok yakınlaşmak, O'nun dinine daha çok hizmet etmek için çalışsınlar.

Ve Allah'ın bizlere verdiği şu emri hiçbir zaman unutmasınlar:


"Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah'ın sizin üzenizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi kurtardı. Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar."
(Al-i İmran Suresi, 103)

Nasıl Bir Birlik?

Avrupa Birliği, İslam Birliği için bir örnek olabilir. Avrupa Birliği'nin özelliği, üye ülkelerin tümünün kendi ulusal egemenliklerini, kendi yönetim sistemlerini, devlet mekanizmalarını korumaları, ancak bunun yanında, "Avrupa kültürü" üzerine inşa edilmiş bir değerler sistemini kabul etmeleridir. Bu değerler sistemi üzerinde, birbirleri ile siyasi, ekonomik, kültürel iş birliği yapmaları; bu iş birliğini yürütecek ve tüm Avrupa adına hareket edebilecek merkezi yasama ve yürütme organlarına sahip olmasıdır.

İslam Birliği de, üye ülkelerin ulusal bağımsızlıklarını ve milli sınırlarını muhafaza ettikleri, her ülkenin kendi ulusal hak ve çıkarlarını koruyabileceği bir yapı olmalıdır. Ama tüm bu egemen ülkeleri, ortak bir "İslam kültürü" içinde birleştirecek bir vizyon, bu vizyon uyarınca ortak politikalar geliştirecek ve uygulayacak karar ve yürütme organları oluşturulmalıdır. Amaç, devletlerin yapısal olarak birleşmeleri değil, ortak politika ve menfaatler çevresinde birleşilmesi ve bu politikaların hayata geçirilmesinde birliğin yaptırım gücünün olmasıdır.

İslam Birliği değişen siyasi koşullara kolaylıkla uyum sağlayabilecek bir esnekliğe ve gerekli stratejileri geliştirebilecek bir ileri görüşlülüğe sahip olmak zorundadır. Dünyadaki gelişmeler karşısında yalnızca reaktif tepkiler veren, kınamak ya da kanaat belirtmekle yetinen bir organizasyon değil, inisiyatif kullanabilen aktif bir merkeze ihtiyaç duyulduğu açıktır. Bu merkezin sürekli takip ve koordinasyon görevini üstlenmesi, faaliyetlerinin tüm üye ülkelerin menfaatlerini kuşatıcı olması gerekir. Bu birlik tüm gelişmeleri objektif bir yaklaşımla değerlendirerek, tüm İslam dünyasının taleplerini göz önünde bulundurmalıdır. Üye ülkeler arasında oluşabilecek bunalımları giderici, çıkar çatışmalarını ortadan kaldırıcı ve Müslümanların diğer toplumlarla ilişkilerinde onları koruyucu bir mekanizma olarak görev yapacak İslam Birliği, İslam dünyasının kültürel, ekonomik ve siyasi etkinliğini artıracaktır.

İslam Birliği'nin Müslümanları tek bir güç haline getirebilmesi ve Müslüman ülkeleri birbiri ile bütünleştiren bir yapı olabilmesi için, çağdaş toplumsal değerleri koruması, hukuka ve insan haklarına saygılı olması, demokratik anlayış üzerine inşa edilmesi de son derece önemlidir. Bu değerlerin İslam ahlakının özü olduğu unutulmamalıdır.

İslam Birliği, Avrupa Birliği örnek alınarak, İslam dünyasının tümüne yol gösterecek çağdaş bir merkezi otorite şeklinde kurulabilir. Demokratik esaslara ve hukukun üstünlüğü prensibine dayanan merkezi bir İslami otoritenin ve bir İslam Birliği'nin kurulması İslam dünyasının mevcut sorunlarının giderilmesinde çok önemli bir adım olacaktır.

İslam Birliği'nin taşıması gereken temel özellikleri şöyle maddelendirebiliriz:

1) İslam dünyasının tümüne hitap edebilmeli, dolayısıyla en temel İslami değerlere ve esaslara dayanmalı, belirli bir mezhebin veya tarikatın temsilcisi olmamalıdır.

2) İnsan haklarına, demokrasiye, serbest girişimciliğe destek vermeli, İslam dünyasının ekonomik, kültürel ve bilimsel yönden kalkınmasını temel hedef olarak belirlemelidir.

3) Diğer ülkeler ve medeniyetlerle son derece barışçıl ve uyumlu ilişkiler kurmalı, kitle imha silahlarının kontrolü, terörizm, uluslararası suç, çevre gibi konularda uluslararası topluluk ve Birleşmiş Milletler ile iş birliği yapmalıdır.

4) İslam dünyasındaki azınlıkların (örneğin Yahudi ve Hıristiyanların) ve İslam ülkelerine gelen yabancıların haklarının korunması, kendilerine güvenlik sağlanması ve saygı gösterilmesi gibi konuları öncelikli olarak ele almalı, dinlerarası diyalog ve iş birliğine önem vermelidir.

5) Filistin, Keşmir, Moro gibi, Müslümanlar ile Müslüman olmayan halkları karşı karşıya getiren sorunlara; her iki taraf için de bazı kazançlar ve bazı tavizler öngören, adil ve barışçıl çözümler getirilmesine önem vermelidir. Hem Müslümanların haklarını savunmalı hem de söz konusu sorunların, İslam dünyasındaki bazı radikal unsurlar tarafından çözümsüzlüğe itilmesine mani olmalıdır.

İslam dünyasının böylesine akılcı, sağduyulu ve adil bir liderliğe kavuşması, hem bugün pek çok sorunla karşı karşıya bulunan 1.2 milyar Müslüman için, hem de dünyanın tüm diğer insanları için çok hayırlı olacaktır. Kuran ahlakına dayalı olarak kurulacak bir İslam Birliği, tüm dünyanın adalet ve güvenlik bulmasına, Kuran ahlakının getirdiği tavır mükemmeliği sayesinde huzurun yerleşmesine aracı olacaktır.

Müslümanlar, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)'in devrinden bu yana, insanlığa; akıl, bilim, düşünce, sanat, kültür, medeniyet gibi alanlarda öncülük etmiş, "insanların hayrı"na dev eserler ortaya koymuşlardır. Avrupa Ortaçağ'ın karanlığında iken, dünyaya bilimi, akılcılığı, tıbbı, sanatı, temizliği ve diğer pek çok hasleti Müslümanlar öğretmiştir. Kuran'ın nurundan ve hikmetinden kaynaklanan bu İslami yükselişi tekrar başlatmak için, geçmişte olduğu gibi bugün de Müslümanların Kuran ahlakını ve Peygamber Efendimizin (s.a.v.) sünnetini temel alan bir yol göstericiliğe ihtiyaçları vardır.

Osmanlı'nın Çöküşü ve Sonuçları

Geçtiğimiz iki yüzyılda Müslüman ülkelerin neden Batı karşısında geri düştüklerine baktığımızda, birbirini izleyen iki süreç görürüz: Bunların birisi, İslam dünyasının askeri, bilimsel, kültürel ve ekonomik yönden Batı'nın gerisinde kalması ve bu yüzden zayıflamasıdır. 19. yüzyıl, bu durumun ortaya çıktığı devir olmuştur. Bunu izleyen süreç ise, Müslümanların birliğinin parçalanması, bağımsızlıklarını kaybetmeleri ve Batılı güçlerin yönetimi altına girmeleridir. Bu da, büyük Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanması ile birlikte, 20. yüzyılın başında gerçekleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu'nun asırlar boyunca İslami bir adalet, barış ve hoşgörüyle yönettiği topraklardaki Müslüman halklar, Batılı sömürgeci devletlerin egemenliğine girmiştir. Bu devletlerin kendi çıkarlarına uygun olarak yaptıkları düzenlemeler ve Ortadoğu'ya soktukları işgalci bir güç (İsrail), halen büyük bir sorun olmaya devam etmektedir.

İslam dünyasının, Allah'ın Müslümanlar için takdir ettiği gibi yeniden dünyaya yön veren bir güç olması ve son iki yüzyılda bulunduğu durumdan kurtulması içinse, iki ayrı hamleye ihtiyaç vardır:

1) Müslümanların bilim, kültür, ekonomi gibi alanlarda büyük bir atılım yapmaları.

2) İslam dünyasının parçalanmışlığını ortadan kaldıracak, tüm Müslüman ülkeleri ortak bir platformda bir araya getirerek "tek ses" haline getirecek bir "İslam Birliği"nin kurulması.

Gerçekte, bu iki hamle de birbirleriyle son derece yakından ilgilidir. Müslüman ülkelerin kalkınmaları ve güçlenmeleri, İslam Birliği'nin kurulmasının yolunu açacaktır. İslam Birliği ise, İslam ülkeleri arasındaki işbirliği ve dayanışmayı artırarak ve İslam dünyasını uluslararası boyutta söz sahibi kılarak, İslam dünyasının kalkınmasını sağlayacaktır.

Ancak ikinci hamle, yani İslam Birliği'nin kurulması, daha da ivedilikle ele alınması gereken bir meseledir. Çünkü daha çabuk hayata geçirilmesi mümkündür ve ayrıca dünyanın içinde bulunduğu şartlar açısından da son derece aciliyetlidir.

Bugün İslam Dünyası'nda böyle bir birlik yoktur. İslam Konferansı Örgütü vardır, ama bunun fonksiyonları ve etkisi çok zayıftır. Arap Müslüman ülkelerini biraraya getiren bir Arap Birliği vardır; ancak bu da sadece Arap ülkelerini biraraya getirdiği için İslam Dünyası'nı temsil edememekte ve arkasında İslam Dünyası bulunmadığı için de yeterince etkili olmamaktadır. Bu gibi, bölgesel, etnik veya tarihsel kimliklere değil, sadece Müslüman kimliğine dayalı olan ve dolayısıyla yeryüzündeki tüm Müslüman toplukluklara hitap eden bir birlik kurulması gerekmektedir.

Günümüz dünyası bunu mümkün ve hatta gerekli kılmaktadır. Bundan 20 yıl önce bir İslam Birliği kurulmasını savunmak çok zor olurdu. Çünkü dünya ABD ile Sovyetler Birliği'nin başını çektiği iki siyasi kutba bölünmüştü ve ülkeler arasındaki ilişkileri, hatta toplumların ve bireylerin kimliklerini belirleyen en önemli unsur siyasi ideolojilerdi. Soğuk Savaş'ın bitmesinin ardından ise ideolojilerin değil, medeniyetlerin belirleyici olduğu yeni bir tablo ortaya çıkmıştır. Bu tabloyu en yükses sesle ifade edenlerin başında gelen Amerikalı siyaset bilimci Samuel Huntington - her ne kadar medeniyetler arasında çatışma öngörmekle hata yapmış olsa da - tüm dünya Müslümanlarının tek bir "İslam Medeniyeti" oluşturduğunu ifade etmekle, bir gerçeği dile getirmiştir.

İşte bu nedenlerle; tüm İslam ülkelerini ortak bir platformda biraraya getirecek, ortak İslami esaslar ve değerlere dayalı ve aldığı kararlarla tüm İslam dünyasını temsil edecek bir İslam Ülkeleri Birliği'nin kurulması, son derece acil bir ihtiyaçtır.

İslam'ın Tarihteki Görkemli Medeniyeti

İslam, Peygamberimiz (s.a.v.) devrinden başlayarak, yeryüzünde büyük bir başarıya ve güce ulaşmıştır. Peygamberimizin (s.a.v.) vefatından sadece bir kaç on yıl sonra, Müslümanlar dünyanın en büyük "süpergücü" haline gelmişlerdir. Yalnızca askeri ve siyasi yönden değil, aynı zamanda bilim, kültür, sanat, tıp, felsefe, yaşam standardı gibi farklı alanlarda da İslam dünyası yüzyıllar boyu dünyanın merkezi ve öncüsü olmuştur. İslam tarihine baktığımızda, asr-ı saadetten bu yana geçen 14 asırın ilk 12'sinde, Müslüman devletlerin dünyanın en büyük güçleri arasında yer aldığını görürüz. Müslümanların siyasi, askeri, bilimsel, kültürel anlamda geri kalması, geçtiğimiz iki yüzyıla has olan "olağandışı" bir durumdur.

Günümüz Müslümanlarının, İslam medeniyetinin bu görkemli geçmişini iyi bilmeleri, bunun hem onur hem de sorumluluğunu taşımaları gerekmektedir. Müslümanlar, diğer inançların ve medeniyetlerin temsilcileri tarafından hep gıptayla ve hayranlıkla izlenmişlerdir. Ünlü Ortadoğu uzmanı Daniel Pipes, bir makalesinde Müslümanların kendilerine güvenlerinden bahsettikten sonra şu yorumu yapar:


"Bu özgüveni sağlayan etkenlerden biri de, İslam'ın ilk 6 yüzyılında ve daha da sonrasındaki olağanüstü başarıların hatırasıdır. Bu dönemde İslam dünyanın en ileri kültürüydü; Müslümanlar en iyi sağlık standartlarına, en uzun ortalama yaşam sürelerine, en yüksek okuma-yazma oranlarına sahiptiler. Bilimsel ve teknik araştırmaların çoğu onların kontrolündeydi ve genellikle muzaffer ordular kuruyorlardı. Bu başarı trendi, ilk baştan beri açıkça ortadaydı. MS 622 yılında Hz. Muhhammed Mekke'den göç etmiş, ancak 8 yıl sonra kente onun yöneticisi olarak dönmüştü. Henüz daha 715 yılında, Müslüman fatihler Batı'da İspanya'dan Doğu'da Hindistan'a kadar uzanan bir imparatorluk kurmuşlardı. Müslüman olmak, kazanan bir medeniyete ait olmak anlamına geliyordu." (Daniel Pipes, The National Interest, Bahar 2000, s. 87)


Kuşkusuz bugünün Müslümanlarının görevi sadece bu görkemli geçmişle övünmek değil, günümüzde ve gelecekte de İslam medeniyetini yükseltmek için çalışmaktır. Nitekim geçmiştekine benzer bir ihtişamın bugün de yeniden inşa edilmesi, Müslümanların yeniden dünyaya ışık tutan bir kültür ve medeniyet önderleri olmaları mümkündür. Ancak bu yönde yapılacak her türlü çalışmanın öncelikle, birlik ve beraberlik ruhu içinde gerçekleştirilmesi gereklidir. Kişisel menfaat endişelerini bir kenara bırakan, farklılıkları hoşgörü ile karşılayan, gücünü ve enerjisini yalnızca İslam'ın, Müslümanların ve insanlığın hayrına kullanan, çoğulculuktan yana olan, uzlaşmacı ve barışsever bir kültür Müslümanlar arasında egemen olursa, İslam dünyası, 21. yüzyılın en büyük medeniyetlerinden birini inşa edebilir. Sevgi, merhamet, anlayış, tolerans gibi İslam ahlakının da temeli olan değerler sayesinde, bugün bir kısım Müslüman ülkelerde hakim olan despot yönetimlerin de sonu gelecek, kültürel ve ekonomik olarak kalkınma sağlanacak, dünyanın çeşitli bölgelerinde baskı altına alınan, zulme uğrayan, acımasızca katledilen Müslümanlar barışa ve güvenliğe kavuşacak ve, Allah'ın izni ile, asr-ı saadet döneminin bir benzeri 21. yüzyılda yeniden yaşanacaktır.

Tarihten Bir Örnek: Selahaddin Eyyubi'nin İslam Birliği

Haçlılar karşısındaki İslam dünyasının durumu, İslam Birliği'nin neden ve nasıl kurulması gerektiğini gösteren önemli bir tarihsel ders içermektedir.

1096 yılında başlatılan ilk Haçlı seferinin orduları Ortadoğu'ya ulaştığında, Müslümanlar, aralarında çeşitli anlaşmazlıklar ve çekişmeler bulunan emirliklere bölünmüşlerdi. Bu bölünmüşlük nedeniyle Avrupa'dan gelen bu barbar işgalcilere karşı direnemediler. 1099 yılında Kudüs'te korkunç bir katliam yaparak kurulan Haçlı Krallığı, on yıllar boyunca Müslümanların bu bölünmüşlüğünden yararlandı. Ancak büyük İslam kumandanı Selahaddin Eyyubi'nin Müslüman emirlikleri tek tek kendi idaresi altına alıp birleştirmesiyle birlikte, Müslümanlar Haçlı işgalcilere karşı koyabilecek bir güce ulaştı.

Yine de Müslümanların Haçlıları yenilgiye uğratması bir günde olmayacaktı. Selahaddin Eyyubi, Müslümanları tek bir bayrak altında birleştirirken, bir yandan da ilmi ve ahlaki bir uyanış başlatmıştı. Encyclopedia Britannica'da belirtildiği gibi:


"Müslümanların dini kurumlarını teşvik etmek ve yaymak, (Selahaddin Eyyubi'nin) politikasının temel parçalarından biriydi. Bilim adamlarına ve din alimlerine sahip çıktı, onların kullanımı için üniversiteler ve camiler kurdu ve onlara İslam dünyasının yararına pek çok eser yazdırdı... Ahlaki yeniden doğuşla birlikte, ki bu onun kendi kişisel yaşamının da gerçekçi bir faktörüydü, kendisinden beş yüzyıl önce bilinen dünyanın yarısını fethetmiş olan ilk nesil Müslümanların kararlılığını ve şevkini yeniden uyandırmaya çalıştı."


İlmi, ahlaki ve imani yükseliş, Müslümanların siyasi birliğiyle de birleşince, İslam medeniyeti bir kez daha yükseldi: Selahaddin Eyyubi'nin komutasındaki birleşik İslam ordusu 1187'deki Hıttin Savaşı'nda -kendi içlerinde parçalanmalar ve huzursuzluklar yaşayan- Haçlı ordusunu bozguna uğrattı ve ardından Kudüs dahil olmak üzere Haçlı işgali altındaki Filistin topraklarının tamamına yakını kurtarıldı.

Türk-İslam Birliği Neden Gereklidir?

Türk-İslam Birliği, bir sevgi birliğidir. Muhabbet birliğidir, gönül birliğidir. Bu birliğin temeli, sevgi, fedakarlık, yardımseverlik, merhamet, hoşgörü, anlayış ve uzlaşıdır. Ayrıca insana saygı, sanatta, bilimde ve teknolojide en yüksek noktaya ulaşmak birliğin hedefidir. Birliğin kurulmasıyla, sadece Türk toplumları ve Müslümanlar değil, tüm dünya aydınlığa kavuşacaktır.

Birlik olmak Türk-İslam dünyasına müthiş güç kazandıracaktır. İnananların birliğini güçlü kılan imanları ve ihlaslarıdır. Gerçek dostluk ve ittifak ancak samimi iman ile kurulur. Müminler, birbirlerini araya hiçbir çıkar ya da menfaat beklentisi katmadan, halis niyetle ve sadece Allah rızası için sever, Allah rızası için dost olur ve Allah rızası için birlik olurlar. Temeli dünya üzerindeki en sağlam kaynağa, Allah sevgisine ve Allah korkusuna dayalı olan bu birliğin bozulması, dağılıp yıkılması Allah'ın dilemesi dışında hiçbir şekilde mümkün olmaz.

Türk-İslam Birliği dünyaya barış getirecektir. Türk-İslam Birliği öncelikle Müslüman ülkeler arasındaki anlaşmazlıkları çözüp İslam dünyasına sulh getirecek, öte yandan dünya genelinde çatışma ve savaşı kışkırtan her türlü hareketin karşısında yer alacak, savaşı körükleyen her türlü girişime karşı engelleyici bir güç olacaktır.

Türk-İslam Birliği’nin kurulmasıyla, Amerika, Avrupa, Çin, Rusya, İsrail kısaca tüm dünya rahatlayacaktır. Terör sorunu son bulacak, hammadde kaynaklarına ulaşım garanti altına alınacak, ekonomik ve sosyal düzen korunacak, kültürel çatışma tamamen ortadan kalkacaktır. Amerika askerlerini topraklarından binlerce kilometre uzağa göndermek zorunda kalmayacak, İsrail duvarlar arkasında yaşamayacak, Avrupa Birliği ülkeleri ekonomik herhangi bir engelle karşılaşmayacak, Rusya güvenlik endişesi duymayacak, Çin hammadde sıkıntısı çekmeyecektir.

Türk-İslam Birliği’nin kurulmasıyla, Batı dünyasının savunma masrafları azalacaktır. Amerika Birleşik Devletleri, yaklaşık 400 milyar dolarlık askeri bütçesi ile silahlanma listesinin başında yer almaktadır. ABD'yi 60 milyar dolar ile Rusya, Rusya'yı da 42 milyar dolar ile Çin takip etmektedir. Türk-İslam Birliği, İslam dünyasıyla ilgili tüm çatışma ve gerilimleri ortadan kaldırarak küresel bir barış ve huzur ortamı sağlayacak, sadece Müslüman ülkelerde değil dünyanın diğer pek çok ülkesinde de savunma giderlerinin azaltılmasını sağlayacaktır. Böylece silah teknolojisine yapılan yatırım, silahların geliştirilmesine harcanan para, rahatlıkla eğitim, tıp, bilim, kültür gibi alanlara kaydırılacaktır.

Türk-İslam Birliği'nde fikir ve ifade özgürlüğü vardır. Türk-İslam Birliği her düşünceden ve inançtan insanın hiçbir baskı ve zor ortamı olmadan fikirlerini rahatlıkla ifade edebileceği, bu insanların haklarının her yönüyle korunacağı, herkesin düşüncesinin hoşgörü ile karşılanacağı bir birlik olacaktır. Türk-İslam Birliği'nin öncülüğünde Müslüman toplumlar, insanların birbirlerinin görüşlerine saygı gösterdikleri, eşitlik, adalet ve hürriyetin egemen olduğu, zulüm ve haksızlığın tamamen ortadan kaldırıldığı toplumlar olacaktır. Ve İslam dünyası sadece Müslümanlar’ın huzurunu ve güvenliğini sağlamakla kalmayacak, dünyada kültür ve uygarlığın da önderi konumuna gelecektir.

Türk-İslam Birliği ticareti canlandıracak, ekonomiyi güçlendirecektir. Ekonomide, siyasi alanda ve kültürel sahada Müslüman ülkeler arasında gerçekleştirilecek bir bütünlük, geri kalmış olanların hızla ilerlemesine, gerekli imkana ve alt yapıya sahip olanların bunları en verimli şekilde kullanabilmelerine olanak tanıyacaktır. Ekonomik büyüme, bilim ve teknolojiye yapılacak yatırımları artıracaktır. Ekonominin gelişimi ile birlikte eğitim seviyesinde de doğal bir yükselme olacak, toplum çok yönlü gelişecektir.

Türk-İslam Birliği, Müslüman alemini kalkındıracaktır. Oluşturulacak İslam ortak pazarı sayesinde, bir ülkede üretilen ürünler, gümrük, kota gibi sınırsal engellere takılmadan bir diğer ülkede kolaylıkla pazarlanabilecektir. Ticaret alanı genişleyecek, tüm Müslüman ülkelerin pazar payı artacak, ihracat gelişecek, bu, Müslüman ülkelerdeki sanayileşme sürecini hızlandıracak, ekonomide sağlanacak kalkınma ile teknolojide de gelişme yaşanacaktır.

Ekonomisi güçlü bir Türk-İslam alemi Batı dünyası ve diğer toplumlar için de önemli bir refah kaynağı olacaktır. Bu toplumlar karşılarında güven içinde, tedirginlik duymadan iş birliği yapabilecekleri, ticari faaliyet içinde olabilecekleri bir güç bulacaklardır. Ayrıca Batılı kurum ve kuruluşların sürekli olarak bu bölgelerin kalkınması için aktardıkları fonlara da gerek kalmayacak, bu fonlar dünya ekonomisinin güçlenmesi için kullanılacaktır.

Türk-İslam Birliği'nin tesis edilmesiyle enerji kaynakları güvence altına alınacaktır. Türk-İslam Birliği'yle zengin yer altı kaynaklarının bulunduğu bölgelere istikrar ve barış hakim olacak, buralarda demokratik sistem en düzgün şekilde işleyecektir. Böylece bu kaynakların en verimli şekilde kullanılmasında ve kaynakların değerlendirilmesinde İslam ülkelerinin olduğu kadar diğer toplumların da hiçbir zarar görmeyeceği bir model oluşacaktır. Bu da, başta petrol üretimi ve fiyatları olmak üzere dünya ekonomik dengeleri açısından son derece önemli olan hususlarda, istikrarlı ve dengeli bir siyaset izlenmesini sağlayacaktır.

Türk-İslam Birliği sanatı ve estetiği teşvik edecek, ihtişamlı bir medeniyet inşa edecektir. Huzur ve güvenliğin sağlandığı, ekonomik sıkıntıların ortadan kaldırıldığı Türk-İslam dünyasında, eğitim, bilim ve kültüre ayrılan bütçe genişletilecek ve büyük bir kültürel atılım yaşanacaktır. Dostluk ve kardeşliğin yerleşmesi, bireylerin düşünmeye ve araştırmaya daha çok vakit ayırabilmelerine, bunu yaparken daha hür fikirli ve ileri görüşlü olabilmelerine zemin hazırlayacaktır. Kargaşa, yokluk ve sıkıntının giderildiği ortamlar yeni fikirlerin geliştirildiği, yeni ürünlerin ortaya çıkarıldığı, faydalı buluşların yapıldığı ve sürekli ilerlemenin yaşandığı ortamlardır. Müslüman dünyası da Türk-İslam Birliği'ni kurarak, bu ortamı meydana getirecektir.